Annemin uzun tehtitlerle yaptırdıgı köstebek pastamı sizlere sunuyorum.Tehtitlerden ilki, ''Eğer köstebek pasta yapmazsan, ördüğüm şalı sökerim!'' idi. Ve bu oldukça etkili bir tehtitti benim için. Yerimden fırladığım gibi kaptım Dr.Oetker kutusunu, başladım yapmaya.
Dr.Oetker'in pratik tariflerine bayılıyorum. Un derdi yok, kabartma tozuydu vanilindi ugraşmıyorsunuz. Herşey kutunun içinde. Sadece süt, yağ ve yumurta gibi malzemeleri ekliyorsunuz extra olarak.
O zaman başlıyorum anlatmaya.
Malzemeler;
Kek karışımı için,
-2 yumurta
-7-8 yemek kaşığı süt
-100g yumuşak margarin
Kreması için,
-3,5 çay bardağı soğuk süt
Ayrıca, 3 adet muz
Fırın Ayarı;
Elektrikli mini fırın: 150derece(Önceden ısıtılmış)
Turbo fırın: 160derece(Önceden ısıtılmış)
Gazlı fırın: Orta ısıya ayarlanmış(Önceden ısıtılmış)
İlk olarak 26 cm çapında kelepçeli kek kalıbını margarin ile yağlıyoruz. Daha sonra çıpma kabına, Dr. Oetker Köstebek Pasta kutusundaki un karışımını, 7-8 yemek kaşığı sütü,2 yumurtayı koyarak mikserin önce düşük, sonra yüksek devrinde çırpıyoruz. Oluşan karışımı yağlanmış kek kalıbına dökerek, kaşık yardımıyla üstünü düzeltiyor, yayıyoruz. Önceden ısıtılmış fırında, 25-35 dk pişiriyoruz.
Fırından çıkarttıktan sonra, soğuyana kadar bekliyoruz. Soğuduktan sonra kalıptan çıkarıyoruz.
Kenarlarında 1cm boşluk kalıcak şekilde, ortasını oyuyoruz. Oyulan kekleri, bir kaseye koyup, ufalıyoruz.
Muzları soyup, boylamasına ortadan ikiye kesiyor, oyduğumuz kekin içine diziyoruz. (Düz kısımları alta gelicek şekilde)
Sıra kremada. Kutunun içinden çıkan krema karışımını ve 3,5 çay bardagı sütü mikserle 2-3 dakika çırpıyoruz. daha sonra, çikolata parçalarını ekliyoruz. Yavaşça karıştırıyoruz.
Kremayı, muzların üzerini kaplayacak ve kubbe olacak şekilde kaplıyoruz. Kubbe şeklini verdikten sonra, ufaladıgımız kek parçalarını, kremayı tamamen kaplayacak şekilde bir yandan elimizle bastırarak,serpiştiriyoruz.
Yaklaşık 2 saat buzdolabında tuttuktan sonra, servis ediyoruz. Afiyet olsun. :D
Kaderde tarif yazmak da varmış. Bu arada, benim yaptıgım pasta yukarıdaki resme benzemedi, bu resim alıntı. Bunu da eklemeliyim. Çünkü zaten yukarıdaki resime göre, tarifte muz yok. Sadece nasıl olacağını kafanızda tasarlayın diye koydum.
Neyse umarım faydalı olur diyorum, ve kapatıyorum.
Gözde / İçimden Gelen Her Şey
24 Şubat 2012 Cuma
19 Şubat 2012 Pazar
O Ses Türkiye
Acun Tv'de yayınlanmakta olan O Ses Türkiye yarışması bugün itibariyle sona ermiş bulunuyor.
Düşüncelerime göre, şuana kadar yapılan en kaliteli ses yarışması. Popstar vs. gibi değil. En azından yarışmacıların ağzına sıçılmıyor. Bu onu ayıran özellik.
Bir de gözüme çarpan ve sinir oldugum noktası var. Yarışmacı elenene ya da seçilene kadar bokunu çıkarıyorlar. Yok başvuru formu, Taksim Crystal Otel'de ön eleme, jürinin karşısında şarkı söyleme, düello... falan derken 'eee yeter be sadede gelin!' diyesim geliyor.
Yarışmacıları, jürinin elemesi de ayrı bir güzellik aslında. En azından hazırlıklı olur insan elenip elenmeyeceğine- halkın seçimleri sesten çok görüntü oluyor.
Bir de, 'Şu yarışmacılara kim oy atıyor? Nerde bu enayiler? Kimler?' derseniz, demeyin. Çünkü annem de final akşamları oy atanlardan. Bu akşam Oğuz'a tam 7 tane oy attı. Bir oy ücreti 1,6 TL. 1,6x7 den, boku yedik sayılır. Ay sonu faturamız kol gibi olacak. Allahtan bu ay başka bir yarışmanın finali yok da, bu ayı ucuz atlatacağız.
En iyi ses yarışması O Ses Türkiye ise, en dandik yarışma da, Yetenek Sizsiniz bana göre. Yol geçen hanı gibi kardeşim. İnsanlar geçerken ugrayıp yarışmaya katılıyor gibi.
Michael Jackson dansı yapmayan bir ben kaldım herhalde. Kendini tekrarlayıp duran bir yarışma, başka da bir şey değil.
Allahını seven Acun'un üstüne Düğün Tv'yi atsın. Show Tv bir silkelensin, kendine gelsin.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Düşüncelerime göre, şuana kadar yapılan en kaliteli ses yarışması. Popstar vs. gibi değil. En azından yarışmacıların ağzına sıçılmıyor. Bu onu ayıran özellik.
Bir de gözüme çarpan ve sinir oldugum noktası var. Yarışmacı elenene ya da seçilene kadar bokunu çıkarıyorlar. Yok başvuru formu, Taksim Crystal Otel'de ön eleme, jürinin karşısında şarkı söyleme, düello... falan derken 'eee yeter be sadede gelin!' diyesim geliyor.
Yarışmacıları, jürinin elemesi de ayrı bir güzellik aslında. En azından hazırlıklı olur insan elenip elenmeyeceğine- halkın seçimleri sesten çok görüntü oluyor.
Bir de, 'Şu yarışmacılara kim oy atıyor? Nerde bu enayiler? Kimler?' derseniz, demeyin. Çünkü annem de final akşamları oy atanlardan. Bu akşam Oğuz'a tam 7 tane oy attı. Bir oy ücreti 1,6 TL. 1,6x7 den, boku yedik sayılır. Ay sonu faturamız kol gibi olacak. Allahtan bu ay başka bir yarışmanın finali yok da, bu ayı ucuz atlatacağız.
En iyi ses yarışması O Ses Türkiye ise, en dandik yarışma da, Yetenek Sizsiniz bana göre. Yol geçen hanı gibi kardeşim. İnsanlar geçerken ugrayıp yarışmaya katılıyor gibi.
Michael Jackson dansı yapmayan bir ben kaldım herhalde. Kendini tekrarlayıp duran bir yarışma, başka da bir şey değil.
Allahını seven Acun'un üstüne Düğün Tv'yi atsın. Show Tv bir silkelensin, kendine gelsin.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
16 Şubat 2012 Perşembe
Hayal Ürünü Vol. 3
Sevgili değillerdi. Aslında sevgililerdi. Fakat aşk yoktu. İyi vakit geçirirlerdi, sevişirlerdi. Sevişen iki arkadaştı aslında onlar. Mantığa sığmayan, mantıksızlıktan hoşnut olan, aynı zamanda mantıklı olanın bu oldugunu düşünen iki arkadaştı onlar. Derinlerde, çok derinlerde, bunun yanlış oldugunu biliyorlardı. Derinlere inmezlerdi.
Yaralı iki kalbin birbirini tamir ettiği bir ilişkiydi. İlişkiydi,aşk değildi, olamazdı. Sadece ilişkiydi. İki yaralı kalbin birbirini tamir edemeyeceğini bilmezlerdi. Düşünmemeye çalışırlardı. Öyle zannetmekten hoşlanırlardı. İçlerini rahatlattıgını düşünürlerdi, içleri hiç rahat değildi.
Aynılardı. Belki de bu yüzden birbirlerini bu kadar iyi tamamlıyorlardı- Devam etseydi tamamlayabilirlerdi belki de, devam etmedi. Çoğunlukla aynı şeyleri yapmaktan hoşlanırlardı. Ten uyumları, bu kadar iyi olamazdı. Aşk hariç her konuda iyilerdi. Çok kısa bir süre de olsa, güzel bir uyumları vardı.
Bağlanmıyorlar, gerek duymuyorlardı. Bağlanılan her şeyin acı verdiğini daha önce konuşmuşlardı. Bağlanmak istemedikleri için, aşk olamazdı. Halbuki aşk, bağlılık değildi. Aşk, iki ayrı bedende tek ruh olmaktı. Bu bir paradokstu. Paradokslar zordu ve emek isterdi. Emek verecek güçleri yoktu. Halsiz ve bitmişlerdi. İki ayrı bedende tek ruh olmak bile yorucuydu.
Kız,ipleri elinde tutmaya çalıştı. Bir yerde, ipin ucunu kaçırdı. Korkuyordu. Daha çok korktu. Kaçmak istedi. Tekbaşınalığına geri dönmek, karışıklığından kurtulmak istedi. Bağlandığını hissediyordu. 'Bağlanmak yok' demişlerdi. Sözünde duramamıştı. Kendini affedebilmesi için, kaçması gerekiyordu.
Kafasının en karışık olduğu anda, kaçtı. O an, içinden bir ses ''Yanlış yaptın'' dedi. Derinlerde bir yerlerde, pişmandı. Bunu bastırdı. Bastırmak zorundaydı.
Onu tam da o an çok özlemişti. Son bir kez sarılmak istedi, fakat bunu yaparsa, daha da bağlanacağını biliyordu. Bunu da bastırması gerekliydi. Bastırdı.
Oysa aşık olsalardı, herşey daha güzel olabilirdi. Birbirlerine anlattıkları aşk geçmişlerinde, aynı hikayenin iki ayrı başrolü gibilerdi.
''Bağlanmak yok'' demişti. Kendine verdiği sözü tutamamıştı. Bir gün, onun da kendine verdiği sözü tutamamasını dileyerek, gitti. Çünkü içinde bir yerlerde, 'Keşke, aşık olsaydı' vardı. Hep de olacaktı.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Yaralı iki kalbin birbirini tamir ettiği bir ilişkiydi. İlişkiydi,aşk değildi, olamazdı. Sadece ilişkiydi. İki yaralı kalbin birbirini tamir edemeyeceğini bilmezlerdi. Düşünmemeye çalışırlardı. Öyle zannetmekten hoşlanırlardı. İçlerini rahatlattıgını düşünürlerdi, içleri hiç rahat değildi.
Aynılardı. Belki de bu yüzden birbirlerini bu kadar iyi tamamlıyorlardı- Devam etseydi tamamlayabilirlerdi belki de, devam etmedi. Çoğunlukla aynı şeyleri yapmaktan hoşlanırlardı. Ten uyumları, bu kadar iyi olamazdı. Aşk hariç her konuda iyilerdi. Çok kısa bir süre de olsa, güzel bir uyumları vardı.
Bağlanmıyorlar, gerek duymuyorlardı. Bağlanılan her şeyin acı verdiğini daha önce konuşmuşlardı. Bağlanmak istemedikleri için, aşk olamazdı. Halbuki aşk, bağlılık değildi. Aşk, iki ayrı bedende tek ruh olmaktı. Bu bir paradokstu. Paradokslar zordu ve emek isterdi. Emek verecek güçleri yoktu. Halsiz ve bitmişlerdi. İki ayrı bedende tek ruh olmak bile yorucuydu.
Kız,ipleri elinde tutmaya çalıştı. Bir yerde, ipin ucunu kaçırdı. Korkuyordu. Daha çok korktu. Kaçmak istedi. Tekbaşınalığına geri dönmek, karışıklığından kurtulmak istedi. Bağlandığını hissediyordu. 'Bağlanmak yok' demişlerdi. Sözünde duramamıştı. Kendini affedebilmesi için, kaçması gerekiyordu.
Kafasının en karışık olduğu anda, kaçtı. O an, içinden bir ses ''Yanlış yaptın'' dedi. Derinlerde bir yerlerde, pişmandı. Bunu bastırdı. Bastırmak zorundaydı.
Onu tam da o an çok özlemişti. Son bir kez sarılmak istedi, fakat bunu yaparsa, daha da bağlanacağını biliyordu. Bunu da bastırması gerekliydi. Bastırdı.
Oysa aşık olsalardı, herşey daha güzel olabilirdi. Birbirlerine anlattıkları aşk geçmişlerinde, aynı hikayenin iki ayrı başrolü gibilerdi.
''Bağlanmak yok'' demişti. Kendine verdiği sözü tutamamıştı. Bir gün, onun da kendine verdiği sözü tutamamasını dileyerek, gitti. Çünkü içinde bir yerlerde, 'Keşke, aşık olsaydı' vardı. Hep de olacaktı.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
12 Şubat 2012 Pazar
Yaşıyorum!
Selam a dostlar !
Uzun zamandır dut yemiş bülbüle döndüğümün farkındayım. Sadece yaşama belirtisi vermek için bir yazı patlatayım dedim. Komik,acıklı ya da edebi bir eser olmayacak. Başımdan geçenlerden bahsetmek, kafanızı şişirmek istiyorum.
Öncelikle, bloga neden yazı yazamadığımı anlatmak isterim. Umarım ağlamadan sonunu getirebilirim. Neyse,konumuza dönecek olursak, DELL marka dandik ötesi laptop'ım aldıgım günden beri sorunlarıyla ugrastırmaktan bıkmamıştı. 2 defa ekran, 4defa speaker, 1 defa anakart değişti ve buna rağmen sorun hala çözülmedi. Öncelerde çalışıyordu, ona razıydım. Şuanda ekrana görüntü gelmiyor arkadaş! Çıldırmak üzereyim. Bu yüzden de yazı yazamyorum. Laptop bulduğum ilk fırsatı değerlendirdim ve saçma sapan bile olsa birşeyler yazayım da, kendimi iyi hissedeyim istedim.
Laptop'ın bozulmasının ardından, bütünleme sınavına kaldığım inklap sınavının tarihine de bakamadım ve arkadaşıma sordum, o da yanlış bir saat verince, göt oldum. Sınava giremedim. Seneye ellerimden öper artık. Yani kısacası mağdurum!
Eğer burdan DELL yetkilileri beni duyuyorsa, bence istifayı bassınlar. Çünkü adam akıllı bir işi beceremiyorlar. 7 defa servis alan bir laptop'ı ürün değişimine uygun görmeyen hiçbir firma, müşteri memnuniyetinden bahsetmesin. Çok doluyum çok !
Tüketici haklarına başvursam, o da para arkadaşım. Yine mağdur olan ben olacağım. Onların dişli avukatlarıyla, devletin bana görevlendirdiği avukat yan yana bile gelemeyeceğinden, son çare olarak laptop'ı laboratuara göndereceğim ve hayal ürünlerime devam edeceğim.
Klavyesiz bloga yazı yazamamakla birlikte, klavye bulduğumda da uzattıkça uzatıyorum. Öpüyorum.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Uzun zamandır dut yemiş bülbüle döndüğümün farkındayım. Sadece yaşama belirtisi vermek için bir yazı patlatayım dedim. Komik,acıklı ya da edebi bir eser olmayacak. Başımdan geçenlerden bahsetmek, kafanızı şişirmek istiyorum.
Öncelikle, bloga neden yazı yazamadığımı anlatmak isterim. Umarım ağlamadan sonunu getirebilirim. Neyse,konumuza dönecek olursak, DELL marka dandik ötesi laptop'ım aldıgım günden beri sorunlarıyla ugrastırmaktan bıkmamıştı. 2 defa ekran, 4defa speaker, 1 defa anakart değişti ve buna rağmen sorun hala çözülmedi. Öncelerde çalışıyordu, ona razıydım. Şuanda ekrana görüntü gelmiyor arkadaş! Çıldırmak üzereyim. Bu yüzden de yazı yazamyorum. Laptop bulduğum ilk fırsatı değerlendirdim ve saçma sapan bile olsa birşeyler yazayım da, kendimi iyi hissedeyim istedim.
Laptop'ın bozulmasının ardından, bütünleme sınavına kaldığım inklap sınavının tarihine de bakamadım ve arkadaşıma sordum, o da yanlış bir saat verince, göt oldum. Sınava giremedim. Seneye ellerimden öper artık. Yani kısacası mağdurum!
Eğer burdan DELL yetkilileri beni duyuyorsa, bence istifayı bassınlar. Çünkü adam akıllı bir işi beceremiyorlar. 7 defa servis alan bir laptop'ı ürün değişimine uygun görmeyen hiçbir firma, müşteri memnuniyetinden bahsetmesin. Çok doluyum çok !
Tüketici haklarına başvursam, o da para arkadaşım. Yine mağdur olan ben olacağım. Onların dişli avukatlarıyla, devletin bana görevlendirdiği avukat yan yana bile gelemeyeceğinden, son çare olarak laptop'ı laboratuara göndereceğim ve hayal ürünlerime devam edeceğim.
Klavyesiz bloga yazı yazamamakla birlikte, klavye bulduğumda da uzattıkça uzatıyorum. Öpüyorum.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
1 Şubat 2012 Çarşamba
Hayal Ürünü Vol.2
Müzik eşliğinde okuyunuz.
Bir balayı.
Aylardan temmuz ayıydı.
Güneş,tepede,en tepedeydi.Hava çok sıcaktı. Antalyada,ormanlık alanın tam ortasında bir ev vardı. Balayı için orayı seçmişlerdi.
Düğünleri, bir önceki gün,büyük bir kutlama, coşku içinde kutlanmıştı.Herkes oradaydı.Aileleriyle barışmış,kaçmaktan vazgeçmişlerdi. Artık,hiçbir sorun yoktu.
Sadece ''Mutluluk'' vardı.
Hep bunu istemişlerdi. Mutlu olmayı,evlenmeyi ve, sorunsuz bir yaşam sürmeyi...
Sabretmiş,başarmışlardı.Artık,aşkları için savaşmaları gerekmiyordu. Sadece,birbirlerine tüm yaşam boyu ait olmayı istiyorlardı.İstedikleri avuçlarındaydı artık.
Arada sırada plaja inip güneşleniyorlar,denizin keyfini çıkarıyorlardı. Kız,denize girmeyi sevmezdi. Balayı için bir haftalığına tuttukları evin havuzu, onu daha çok cezbetse de, kocası için, onu kırmamak için denize de giriyordu.
Akşama doğru,ormanda yürüyüş yapıyor,temiz havanın tadını çıkarıyorlardı.
Evlerinin oldugu bölge ormanlıktı.Bu yüzden,daha serindi. Ormanlık alandan bir ev seçmelerinin sebebi de buydu.
Ahşap bir evdi. Çok büyük değildi.İki odası vardı. Salonu,iki oda büyüklüğündeydi. Oldukça modern bir salondu. Kalabalık değildi. Köşe koltuk,televizyon ve sehpa vardı. Balayı evleri,kendi evlerine çok benziyordu.Kalabalığı sevmezlerdi.
Mangal yapmayı severlerdi. Her akşam çocuk, mangal yakıyordu.Bu işte ustaydı.Ateşi kendi yakar,etleri kendi pişirirdi. İşine karışılmasından hoşlanmazdı. Salata ve mezeler ise karısındandı.
Bazı geceler bara gider,körkütük sarhoş olana kadar içer,eğlenirlerdi.
Bazı geceler de, sadece birbirlerinin olmak isterlerdi. Saatlerce sevişir,birbirlerine doyamazlardı. Her gece, birbirlerine ilk defa dokunuyormuşçasına tutkuyla sevişirdi onlar.
Ertesi sabah, çocuk çoktan kahvaltıyı hazırlanış olurdu. Bu onun içinden gelirdi. Bir sevgi gösterisi,bir jest değildi.Ama bu, kızı çok mutlu ederdi.
Balayından döndüler ve her günleri, balayı gibi geçti. İki tane kız çocukları oldu.İkizdi bu kızlar. Kıvır kıvır saçları,güneş gibiydi.
''İsimleri ne olsun hayatım?'' dedi Sinan hüzünle.''Boşver. Hayal kurmayalım artık.Uyumak istiyorum.''dedi Sinem.
Ağlıyordu. Ağlıyorlar,birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlardı.
Hayal kurmak çok güzeldi,fakat bazen can yakıcı olabılıyordu.Bu noktayı hatırladıklarında çok geç olmuştu...
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Bir balayı.
Aylardan temmuz ayıydı.
Güneş,tepede,en tepedeydi.Hava çok sıcaktı. Antalyada,ormanlık alanın tam ortasında bir ev vardı. Balayı için orayı seçmişlerdi.
Düğünleri, bir önceki gün,büyük bir kutlama, coşku içinde kutlanmıştı.Herkes oradaydı.Aileleriyle barışmış,kaçmaktan vazgeçmişlerdi. Artık,hiçbir sorun yoktu.
Sadece ''Mutluluk'' vardı.
Hep bunu istemişlerdi. Mutlu olmayı,evlenmeyi ve, sorunsuz bir yaşam sürmeyi...
Sabretmiş,başarmışlardı.Artık,aşkları için savaşmaları gerekmiyordu. Sadece,birbirlerine tüm yaşam boyu ait olmayı istiyorlardı.İstedikleri avuçlarındaydı artık.
Arada sırada plaja inip güneşleniyorlar,denizin keyfini çıkarıyorlardı. Kız,denize girmeyi sevmezdi. Balayı için bir haftalığına tuttukları evin havuzu, onu daha çok cezbetse de, kocası için, onu kırmamak için denize de giriyordu.
Akşama doğru,ormanda yürüyüş yapıyor,temiz havanın tadını çıkarıyorlardı.
Evlerinin oldugu bölge ormanlıktı.Bu yüzden,daha serindi. Ormanlık alandan bir ev seçmelerinin sebebi de buydu.
Ahşap bir evdi. Çok büyük değildi.İki odası vardı. Salonu,iki oda büyüklüğündeydi. Oldukça modern bir salondu. Kalabalık değildi. Köşe koltuk,televizyon ve sehpa vardı. Balayı evleri,kendi evlerine çok benziyordu.Kalabalığı sevmezlerdi.
Mangal yapmayı severlerdi. Her akşam çocuk, mangal yakıyordu.Bu işte ustaydı.Ateşi kendi yakar,etleri kendi pişirirdi. İşine karışılmasından hoşlanmazdı. Salata ve mezeler ise karısındandı.
Bazı geceler bara gider,körkütük sarhoş olana kadar içer,eğlenirlerdi.
Bazı geceler de, sadece birbirlerinin olmak isterlerdi. Saatlerce sevişir,birbirlerine doyamazlardı. Her gece, birbirlerine ilk defa dokunuyormuşçasına tutkuyla sevişirdi onlar.
Ertesi sabah, çocuk çoktan kahvaltıyı hazırlanış olurdu. Bu onun içinden gelirdi. Bir sevgi gösterisi,bir jest değildi.Ama bu, kızı çok mutlu ederdi.
Balayından döndüler ve her günleri, balayı gibi geçti. İki tane kız çocukları oldu.İkizdi bu kızlar. Kıvır kıvır saçları,güneş gibiydi.
''İsimleri ne olsun hayatım?'' dedi Sinan hüzünle.''Boşver. Hayal kurmayalım artık.Uyumak istiyorum.''dedi Sinem.
Ağlıyordu. Ağlıyorlar,birbirlerine belli etmemeye çalışıyorlardı.
Hayal kurmak çok güzeldi,fakat bazen can yakıcı olabılıyordu.Bu noktayı hatırladıklarında çok geç olmuştu...
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)