Yürüyordum. Yağan her kar tanesi kadar hissediyordum kendimi. Küçücük ve soğuk. Onların arasındaydım. Kendimi onlarla bir tutmuş, kar tanesi olmayı hayal ediyordum. Ne garipti, ne kadar sonsuz.Kar tanelerinin bu kadar fazla ve birbirine değmeden düşmesi beni hayretler içinde bırakıyordu. Ne kadar uyum içindelerdi öyle, ne kadar aynı. Her biri aynı ritimde, bir ahenk içinde,bazen teker teker, bazen de aynı anda düşüyorlardı yere. Tebessüm ettim. Kendimi onlardan biri sanmıştım. Yanılıyordum.
Yürümeye devam ettim. Sevmiştim karda yürümeyi. Ardıma dönüp geride bıraktığım ayak izlerime baktım. Ve fark ettim: Her bir kar tanesi, yere düştüğünde bir diğerine karışıp ayak izlerimi görünmez kılmaya çalışıyordu.Hoştu. Biraz izledikten sonra yoluma devam ettim.
Yürüyordum. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Umrumda değildi. Yürüyordum. Kendimi yolların akışına bırakmış, nerede olduğumu, nereye gittiğimi önemsemeden yürüyordum. Yolun sonundan sağa döndüm. Bir kadın. Acelesi var gibi gözüküyordu.Ellerinde poşetler, koşar adım yürümeye çalışıyordu. Dikkatliydi de. Kayıp düşmemek için adımlarını oldukça dikkatli, aynı zamanda hızlı artabiliyordu. Merak ettim. ''Nereye yetişmeye çalışıyordu?'' diye düşündüm. Belki çocuklarına, belki annesine. Bunu düşünmek saçmaydı. Vazgeçtim. Az sonra kadın bir taksiye binip gözden kayboldu.
Yürüyordum. Her sokak ayrı bir hikayeydi sanki. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu ve bu umrumda değildi. Sadece yürüyordum.
Ellerim üşümeye başlamıştı. Ellerimi birbirine sürttüm. Sonra yumruk yapıp, cebime soktum. Bunu her zaman yapardım. Ellerim böyle daha hızlı ısınırdı.
Yol ayrımına geldiğimi fark ettim. Sağ veya sol. Birini seçecek ve yoluma oradan devam edecektim. Hiç sola dönmediğimi fark ettim. Solu seçtim.
Eski püskü binalar vardı. Her bir binada farklı anılar, farklı yaşayış tarzları ve farklı haykırışlar olduğunu sezdim. Belki de yanılıyordum. Boşverdim. Nedense sevmiştim bu sokağı. Eskiliğiyle birlikte kar taneleri ona ayrı bir hava ve gizem katmıştı. Kartpostal gibiydi bu sokak. Her bir karesinin fotoğrafını çektim. Bunu neden yaptıgımı bilmiyordum. Sadece bu sokağı sevmiştim ve ölümsüzleştirmek istemiştim. Nerede olduğumu bile bilmezken bunu yapmamın saçma olduğunu düşündüm. Ama bunu seçen bendim. Nerede olduğumu bilmek istemeyen bendim. Dönmek istediğimde dönebilirdim. Bunu biliyordum.
Telefonumun çalmasıyla sıçradım. Televizyon açıktı. Koltukta uyuyakalmıştım. Üzüldüm. Bunların hepsi birer rüya mıydı? Belki de ordaydım. Bunu kimse bilemezdi. Tek bildiğim, o eski püskü sokağa ait fotoğrafların yanımda duruyor olmasıydı. Gülümsedim. Mutlu olmuştum. Anlatsam kimsenin inanmayacağı bir şey yaşamıştım. Gizemliydi ve gizemli olan şeyleri severdim.
Gözde/İçimden Gelen Her Şey
Müzikle beraber tekrar okuduğumda daha etkileyici geldi yazın. Liked ;)
YanıtlaSil